logo

Hayatın kelimenin tam anlamıyla güzel olduğuna uyandık!

 

Biz iki arkadaş, iki dost hayatın kelimenin tam anlamıyla güzel olduğuna uyandık.. Tabi bu uyanış öyle parmağı şıklatmak kadar kolay ve kısa sürede olmadı. İkimiz de üniversiteyi bitirdikten sonra bir üst eğitim görmek ve çalışmak adına yurtdışına gittik. Birer tırtıl olarak kozamızda yaşadığımız değişim o kararla başladı. Farklı ülkelere gittik ama ikimizin de yaşadığı süreç çok benzerdi..

 

Yurtdışında yaşamak etrafında onlarca insan olsa bile tek başına olmaktır aslında. Bunu yaşayanlar bilir. Tek başına kalınca da kendinle gerçek anlamda tanışmaya başlarsın. Artık etrafında sıkıştığın an kapısını çalabileceğin ailen yoktur, birşeyler içip dertleşeceğin ya da sadece gevezelik edip eğlenebileceğin dost sayısı sınırlıdır. Hep güçlü durmaya çalışırsın ve bu seni yorar.

 

Belki çoğu kişi bunu kendi ülkesinde hatta kendi şehrinde bile yaşar yıllar geçtikçe. Hayat sürekli değişir. Genelde kendini keşfetme serüveni yirmili yaşlarla birlikte hız kazanır. Bu yolculukta çoğu şeye yabancılaşırsın. Kendini çoğu kez yalnız hissedersin. Artan sorumluluklarınla birlikte hayat sana zor yönlerini göstermeye başlar.

 

 

İşte biz de aynı şekilde zorlanmaya başladık bu yirmili yaşlarımızda. Hayat sürekli mücadele edilmesi gereken bir arenaya dönmüştü. Biz her durumda hayattan zevk almasını bilen insanlar olsak da ikimiz için de bir şeylerin ters gittiğine dair çanlar çalmaya başlamıştı. Bu kısmı her birimiz kendi açımızdan anlatacağız şimdi:

 

 

“”
Hayatımın manasını buldum.

Zihnimin kontrolünü elime aldıkça, ruhumun aydınlığını tattıkça bunu başkalarıyla da paylaşmak istedim.. ve işte buradayım.. Artık hayat gerçekten çok güzel diyebilen ben, bun uherkesin kalpten hissedebilmesi için elimi taşın altına koydum.

 

 

İnşaat sektöründe çalışıyordum. Yüz milyonlarca avroluk hatta bazen milyarlarca avroluk işlerde görev alıyordum. İlk yıllarda her şeye karşı sabrım, öğrenme ve çalışma şevkim çok yüksekti. O şehir senin bu şehir benim, iş seyahatleriyle dolu hareketli bir hayata sahiptim. Ancak yalnızdım. “O” kişiyi o yalnızlığın içinde bulmuş olmama rağmen, çocukluk arkadaşlarımdan, ailemden uzakta olmam, birileriyle keyifli bir muhabbet edebilmenin azlığı dolayısıyla içine kapanık, çok fazla gülmeyen bir insan haline geldim. Bu sırada egom çalıştığım sektörün doğasına ayak uydurarak kontrolü iyice ele almaya başlamıştı. Yine iş dolayısıyla İstanbul’a döndüğümde kendimi bir cehennemin içinde buldum. Saatlerce süren toplantılar, yüksek gerilimli ortamlar, uzun çalışma saatleri, gece çalan telefonlar, inşaat sahasında kaybedilen cumartesiler, saatlerce prefabrik bir ofiste bakanın toplantıya gelmesini beklediğim pazarlar… Arkadaşlarım yerinde duruyorlardı ama hayatımın MANAsı kalmamıştı. Hayat amacım neydi?Neden petshoptaki bir köpek yavrusu gibi hapistim? İşte bunları sorgular oldum. Özel hayatım güzel gidiyordu ancak işteki bu hapsolmuşluk hissi, egomun gölgesinde artan öfke nöbetleri bir şeylerin ters gittiğinin habercisiydi bana. İki yol vardı; ya bu şekilde devam etmek ya da çözüm bulmak.

 

İkinci yolu seçtim. Kendime saygımdan, başka türlü, daha anlamlı, daha mutlu bir hayatın var olduğuna dair inancım dolayısıyla ikinci yolu seçip kendi üstüme çalışmaya başladım. Öğretmenlerim oldu bana yol gösteren. Sonra Kundalini Yoga çıktı karşıma. Kundalini Yoga yapmak kendimi harika hissettirdi bana. Önce fiziksel, sonra zihinsel, sonra ruhsal çözümlenmeler oldu.  Kendimi daha iyi hissettikçe daha da derinliklerine girdim Kundalini Yoga öğretilerinin. Öğretmenim Siri Marka ışığını benden hiç eksik etmedi. Zihnimin kontrolünü elime aldıkça, ruhumun aydınlığını tattıkça bunu başkalarıyla da paylaşmak istedim..ve işte buradayım..Artık HAYAT GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL diyebilen ben, bunu herkesin kalpten hissedebilmesi için elimi taşın altına koydum. O taşın varlığımı anlamlandıran bir mücevher olduğunu anladığımda hayat benim için tekrar başladı..

 

 

“”
Keyifle iyileşmek mümkünmüş!

Hayatımın bu döneminde yaşadığım değişimler beni o kadar çok etkiledi ki, sadece çevreme ve sevdiklerime değil, bu bilgileri olabildiğince fazla insana yaymak istediğimi ve gerçek hayat amacımın bu olduğunu artık biliyordum.

 

 

Yıllardır yaşadığım kişilerden oluşan konfor alanındayken hayatım oldukça kolaymış aslında, bunu yurtdışında “VAR OLMA”ya çalışırken anladım. Beni artılarımla, eksilerimle kabul eden, bildiğimi takdir ederken bilmediğimi yüzüme vurmayan insanlarla çevriliyken kendimi ispat etmeye hiç çalışmamıştım. Oysa yurtdışında, özellikle iş hayatına başladığımda, anadilim dışında bir dilde kendimi iyi ifade etmeye çalıştığım bir yerde, her an, her dakika “ya hata yaparsam, ya kabul görmezsem” stresi binmişti omuzlarıma. Üstelik bütün bu duyguları bastırmak için keyif veren yemekler yemeye başlamıştım. Ancak bu bana yalnızca kısa süreli keyif veriyordu, sonrasında kendimi yine aynı stres çıkmazında buluyordum. Bu stresi yönetmeye çalışan bedenim bir süre sonra “benden bu kadar!” dedi adeta. O pes noktasından sonra vücuduma aldığım yiyeceklerden gerekli olanlarını hücrelerime taşıması gereken sindirim sistemim yavaş yavaş çökmeye başladı. Önlenemez bir hızda hayatım kalitesizleşiyor, yaşamak hiç keyif vermiyordu; ne bana ne de benimle olan insanlara. Ya bu çöküş devam edecekti ya da biran önce buna bir son verecektim.

 

İşte yaşam tarzımı değiştirerek, sağlıklı yaşam ile tanıştığım ilk dönem hayatımın bu evresiydi. Onca doktor ziyareti, testler, tahliller sonucunda elle tutulur hiçbir tanı bulunamamıştı. Ancak kendi kendime yaptığım araştırmalarla stresin sindirim üzerindeki etkisini farkedip, ayrıca denemelerle glutenin bana iyi gelmediğini keşfettim. Diyetimi, yaşam tarzımı değiştirip hayatıma sporu da dahil edince sıkıntılarımdan büyük ölçüde kurtulup adeta birkaç yıl gençleştim. O günden sonra sevdiklerime, aileme kendi araştırmalarım sonucu öğrendiklerimi aktarmaya, onları sağlıklı yaşamı seçmek için cesaretlendirmeye çalıştım. 

 

Tüm taşların yerine oturduğu gibi ve araştırmalarımın anlamlandığı, hem yeniden doğduğum hem de bebeğimi doğurmaya hazırlandığım dönem ise esas değişimim oldu. Türkiye’ye döndükten sonra yıllarca süren mutlu ve keyifli ama olması gerekenden fazla yoğun geçen çalışma hayatım, bana güzel bir kariyer vermenin yanı sıra normalin altında çalışan hormonlar miras bırakmıştı maalesef. Bunu keşfettiğimde ve yine çözüm aramak için araştırmalara başladığımda daha önceleri de karşıma çıkan bilgilerin atası Fonksiyonel Tıp ile tanıştım. Fonksiyonel Tıp yaklaşımıyla beslenmemi düzenlemem, diyetime gerekli takviyeleri eklemem, ilişkiler dahil hayatımdaki toksik yüklere veda etmem ve hayatımda stresi doğru yönetmem; kısacası hayat tarzımı değiştirmem sonucunda 3 ay gibi kısa bir sürede hormonlarım beden yaşıma göre bile daha iyi bir düzeye çıktı ve çok geçmeden de bebeğime hamile kaldım!

 

Hayatımın bu döneminde yaşadığım değişimler beni o kadar etkiledi ki, sadece çevreme ve sevdiklerime değil, bu bilgileri olabildiğince fazla insana yaymak istediğimi ve GERÇEK HAYAT AMACIMIN bu olduğunu artık biliyordum.  Yaklaşık 1 yıl süren Fonksiyonel Tıp Yaşam Koçluğu eğitimi sonrası farklı ihtiyaçları olan insanlara danışmanlık yaptım, onlara bildiklerimi aktardım. Her İYİLEŞMEde bu bilgilerin ne kadar değerli olduğunu ve daha da çok kişiye ulaşması gerektiğini tekrar anladım.. ve işte buradayım... Bildiklerimi ihtiyacı olanlarla paylaşıp, keyifle ve sağlıkla hayatlarının tadını çıkaracakları yolda onlara ışık tutmak için heyecanla bekliyorum.

 

 

İşte bizim bu uyanma hikayemiz ortaya güçlü bir kıvılcım çıkarttı. Öğrendiğimiz, deneyimlediğimiz ve hayatımızı güzelleştiren bir yaşam tarzını başkalarıyla da paylaşma tutkusu oldu bu kıvılcım. Biz hayattan nasıl keyif alınmasını bildiği kadar onu ciddiye de alan iki karakteriz. Durum böyle olunca ve mevzubahis insanların hayatlarına dokunup, o hayatları güzelleştirmek gibi ulvi bir görev olunca da onu en profesyonel şekilde hayata geçirmek artık bize düşen.

 

Yollarımız bu satırlarda kesiştiğine göre birlikte en güzel versiyonumuzu keşfetme serüvenine katıldığın için seni kalpten selamlıyor ve ailemize hoşgeldin diyoruz..